II.
https://yaseminlik.blogspot.com/2018/08/toronto-gunlugu-2.html
III.
Şükür, içimde sevgili babacığımdan yadigâr bir “polyanna” var.
https://yaseminlik.blogspot.com/2018/08/toronto-gunlugu-2.html
III.
Şükür, içimde sevgili babacığımdan yadigâr bir “polyanna” var.
Ne zaman bir elbise giyse, kendi etrafında
şöyle bir dönüp hayran hayran uçuşan eteğine bakan ve bu muhteşem dönüşün tesiri
ile göğe doğru yükselen şirin mi şirin bir kız çocuğu.
Şirketin yetkilisi sabrım için
tekrar tekrar teşekkür edip beni evime yerleştirirken de yanı başımda.
***
Nihayet bir evim, daha doğrusu
bir odam var.
Çiçeklerin, ağaçların, kuş
seslerinin içinde, olabildiğince sakin ve güzel.
Ev sahibem Lily, evin diğer tarafında
eşi ve oğlu ile yaşıyor. İç kısımdan geçiş olsa da evin mimarisi mahremiyeti
korumaya imkan veriyor. Ev, eski bir Yahudi evi imiş, bu sebeple böyle bir mimariye
sahipmiş.
Odam birinci katta, aynı koridora
bakan 2 oda daha var. Her ikisinde de öğrenci var; birisi Türk, diğeri Hindistan
kökenli bir Kanadalı.
Mutfağı üç kişi birlikte
kullanacağız. İşte burası benim için kabullenmesi en zor olan kısım.
Bir tarafım yıllarca titiz bir
annenin rahle-i tedrîsinden geçmenin tesiri ile suskun ve tedirgin. Diğer
tarafım öğrenmeye ve denemeye açık, rahat. Öyleyse “Mevla görelim neyler,
neylerse güzel eyler.”
Hayat insana, insanın kendisine
rağmen, ne çok şey öğretiyor.
***
Odama yerleşiyorum.
Nihayet valizlerimi açabileceğim için
mutluyum.
İçimde kuşlar uçuyor.
***
Çevreyi keşfetmek için dışarı çıkıyor,
gün batımının eşliğinde uzun uzun yürüyorum.
Toronto’daki ilk dostum bulutlar.
İyi ki böyle!
Allah’ım ne güzel yaratmışsın!
Allah’ım ne güzel yaratmışsın!
Zarifoğlu’nun, “bulutlar açmadı
mavi gök orda mı?” diye soran mısralarını hatırlıyorum.
Mavi gök burada Zarifoğlu, yanı başımda, bir şölen havasında.
Mavi gök burada Zarifoğlu, yanı başımda, bir şölen havasında.
Çok şey söylüyor şüphesiz.
Duyabilecek miyim?
***
Biraz mutfak alışverişi. Sonra mutfak temizliği😊
Günlerden sonra kendi ellerimle
yaptığım yemek; makarna, oracıkta icat ettiğim bir sos ve salata.
Aman da aman!
Fotoğrafını çekip bizimkilere gönderiyorum,
öyle özel yani.
Yan komşuma (Chyris) bile ikram
ediyorum. Büyük bir memnuniyetle kabul ediyor.
Şükür!
***
İstanbul’da aylarca ekmek ve
hamur işi diyeti yaptıktan sonra sandviç, makarna ve bilumum hamur işlerinden
oluşan bir beslenme düzeni.
“Bu ne yaman çelişki anne?”
Neyse ki, mutfakta elimdeki
malzemelerle kafama göre bir şeyler yapma hevesim burada çok işe yarayacak gözüküyor.
“Sen istediğin kadar gül Anne,
bak Allah dağına göre kar veriyor işte.”
***
Bazen kocaman mekanlara
sığamazken insan, gelip küçücük bir odaya sığabildiğine şükrediyor. Ev, aslında sığınmak
demekmiş, yaşadıklarım hal diliyle bunu söylüyor.
***
İlk iş olarak çalışma masasını pencerenin
karşısına alıyorum.
Sonra odayı temizliyor, paklıyorum.
Tekrar tekrar yerleşiyorum, o
çekmeceden öteki çekmeceye.
İnternetten öğrendiğim katlama
tekniklerini deniyorum, işe yarıyor; her şey gayet nizami bir şekilde yerleşiyor.
Yanımda getirdiğim Türk kahvesinin paketini açıp güzel bir kahve içme zamanı artık.
*
Küçük ve temiz bir oda.
Bulutları ve ağaçları
izleyebildiğim bir pencere.
Kuş sesleri.
İncecik porselen bir fincan, mis gibi kahve kokusu.
***
Gece yağmur sesiyle uyanıyorum,
dışarıya bakıyorum, göz gözü görmüyor.
Perdeleri sonuna kadar açıp
yağmuru seyrediyorum.
Ne güzelsin Allah’ım!
Çıkıp ıslanmak var aslında… Ama
henüz ilk gecem, biraz uslu durmak gerek.
Yûnus’un mısraları ışıyor sonra.
Sen ne güzelsin Yûnus Emrem, ne güzelsin!
Sen ne güzelsin Yûnus Emrem, ne güzelsin!
“Senün aşkın deniz ben bir balıcak
Balık sudan çıka hemen ölidür
Okuram şâhımı kendi dilümce
Şâhım eydür bana her dem geli dur
Seni sevenlerin ola mı aklı
Bir dem usluyısa her dem delidür”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz kaydedilmiştir, teşekkür ederiz.