7 Temmuz 2014 Pazartesi

Reis Bey

7 Temmuz 2014, Pazartesi

"Bir annenin çığlığı ezanlara karışırken
Bir çınar kök saldı toprağa"

Sevgili Reis Bey,

Bir imsak vakti içimde yokluğun kanıyor!

Varlığın nasıl da dolduruyormuş her şeyi. Ayaklarımı nasıl da sağlam basıyormuşum dünyaya sen varken. Nasıl da babasının kızıymışım. Nasıl da babasının annesiymişim hatta.

Şimdi ince bir sızı var. Kocaman boşluk. 

Babasızlık ve ıssızlık var.

***
Ölümle hayat arasındaki çizgi ne kadar da ince. Ecel ne kadar da keskin, soğuk ve çabuk...Kaç yaşında olursan ol "çabuk"!

Tam 84 yaşındaydın "kızım burada boş vaktim çok, Arapça öğreneyim" dediğinde. Değil mi ki baban 105 yaşındaydı göçüp gittiğinde.

***
Perdeyi açıp gelişimi beklediğin akşamlar. Benim bitmez tükenmez projelerim. Daha erken kapatmayıp bilgisayarı, gecenin bütün enerjimi alıp gitmesine izin vermeden eve gelmeyişim...

Çok uzun yoldan gelmiş gibi kocaman bir gülümsemeyle karşılaman. Mavi-yeşil gözlerinin derinliğindeki sevgi. Hani "neden benim gözlerim sana çekmemiş ki" diye hayıflandığım, senin de cevap olarak kahkahalarla güldüğün zamanlar... Her gülüşünde gözyaşları ile dolu dolu olan gözlerin. Gülerken ağlayabilmen, ağlarken gülebilmen..."Meveddet demlenen" bakışların... İçinde muhabbet, şefkat, neşe ve hüzün saklı olan sesin.

***

Sevgili Reis Bey, seni ne çok özledim. 

Ömrünü insanlara adamış varlığını,

çalışkanlığını, 

tertemiz yüreğini,

"adam gibi" adamlığını,

vakarını, ferasetini, engin anlayışını...

***

Hafta sonu kahvaltılarında hep bir eksik var,

yemeklerin tadında.

Mevsimin ilk karpuzunda, üzümünde,

bir sabah besmele ile diktiğimiz kiraz ağacında,

dut ağacında hatta...

Balkonda vakitler genişlemiyor artık, 

ev sükûta bürünmüş,

annem gibi!

Amcam beni görünce ağlıyor.

Ben de onu görünce...

Abim gitgide sana benziyor.

...

Daha az konuşuyor, daha çok susuyorum.

Hayata bakıyorum,

Meyveye duran ve kuruyan ağaçlara,

rengarenk çiçeklere,

kuş seslerine,

yağmura,

değişen mevsimlere,

caddelere ve sokaklara,

çocuklara,

yaşlı teyzelere  ve amcalara,

yüzlerinde birikmiş hüzünlere, bir anda beliriveren sevinç dalgalarına,

merhametle bakan gözlerine...

Sen geliyorsun aklıma,

tıpkı "babam" diyorum,

buradaki "m" dünyadaki bütün dillerin sahiplik eklerini topluyor...

Gözlerim doluyor,

içimden kocaman bir "la tahzen" geçiyor,

derin bir nefes alıyor ve hamd ediyorum;

iyi ki benim babamdın diyorum.














1 Ocak 2014 Çarşamba

Aslan Döğmesi


Kazvinlilerin meraklarından ve âdetlerinden idi ki:
Başlarına gelecek herhangi bir kazayı önlemesi itikadıyle, vücutlarına, kol ve omuzlarına iğne ile mavi döğmeler yaptırırlardı.
Bir Kazvinli, dellâke (döğmeciye) gidip: "Bir döğme yap, hem de güzel olsun" dedi.
Dellâk: "Ey yiğidim ne nakşı döğeyim?" diye sorunca "kükremiş bir aslan resmi olsun" dedi.

"Ben aslan burcundanım, onun için aslan nakşını vur, amma iyi çalış ve mavi rengi bol koy."
Dellâk: "Nakşı nereye vurayım?" diye sorunca o "iki küreğimin arasına vur" diye cevap verdi.
Dellâk iğneyi saplar saplamaz, yiğin de sırtı acımaya başladı.
Yiğit inlemeye başladı, "ey üstat, beni öldürdün, vurduğun nakış nedir?"
Dellâk: "Aslan yap dememiş miydin?" dedi. Kazvinli sordu: Hangi uzvundan başladın?"
Dellâk: "Kuyruğundan" diye cevap verdi. Kazvinli : "Bırak kuyruğunu iki gözüm, kuyruksuz olsun" dedi.
"Aslanın kuyruğundan kuyruk sokumum sızladı; onun kuyruk yeri benim nefesimi tıkadı.
Ey aslan resmeden, varsın aslan kuyruksuz olsun, zira iğne yarasından yüreğime fenalık geldi."
Dellâk Kazvinliye kulak asmadan, aslanın bir başka uzvunu menfaatsizce ve pervasızca yapmak üzere iğneyi batırdı.
Kazvinli yine bağırdı: "Ya bu yaptığın da aslanın neresi?" Dellâk: "Kulağı ey yiğitciğim" dedi.
Kazvinli: "Ey hekim bırak aslan kulaksız olsun; kulaktan da vazgeç de işini kısa tut" dedi.
Dellâk bu defa iğneyi başka bir yere batırmaya başlayınca Kazvinli yine feryadı bastı.
"Bu üçüncüsü de aslanın hangi tarafıdır?" dedi. Dellâk: "Karnıdır azizim" diye cevap verdi.
Kazvinli: "Aslan karınsız olsun, zira ıztırabım pek fazla" dedi.
Dellak şaşkınlıktan parmağı ağzında bir zaman dondu kaldı.

Hiddetinden iğneyi yere çaldı ve: "Dünyada kimsenin başına böyle bir iş gelmemiştir.
Kuyruksuz, başsız, karınsız bir aslan kim gördü, Allah bile böyle bir aslan yaratmadı" dedi.

Ey kardeş, iğne acısına katlan ki kafir nefsin acısından kurtulasın.
...
Hakk'ı yüceltmek ve tazim etmek ne demektir? Kendini (yüceliklere karşı) toprak mertebesinde görmektir.
Hüda'yı tevhit ilmini öğrenmek ne demektir? Bir olanın huzurunda kendini yakıp yok etmektir.

Eğer gün gibi (aydınlanıp parlamak) istiyorsan, gece gibi olan varlığını yak!
Bakırın iksir içinde eriyip (altın olması gibi) varlığını o varlığı meydana getirenin varlığında erit, yok et (ki sen de altın olasın)!
Sen ellerini "ben" ve "biz" üzerine sımsıkı kapamışsın,bütün bu manevi harabiyet bu ikilikten hasıl oluyor.

Mesnevi Şerhi
Kenan Rıfai