7 Mayıs 2013 Salı

Geleceğin Pazarlama İletişimi Üzerine Düşünceler*


Konu: Çinli ressamlar ve Anadolu ressamlarının hikâyesi.

Kaynak: Mesnevi / Mevlana Celaleddin Rumi.

"Çinliler kendilerine güvenerek Rumlar’a [Anadolu’lular] karşı övündüler:
-‘Resim sanatında dünyada bizden daha üstünü yoktur.’
Buna karşılık Rumlar da:
-‘Hayır, bu iddianız doğru değil. Biz daha mâhir kişileriz.’ dediler. Bu iddialar adil bir padişahın kulağına gitti. Padişah:
-‘Ben sizi imtihan edeceğim, bakalım hanginizin söylediği doğru’ dedi. Çinliler de Rum diyarının ressamları da hazırlandılar.

Çinli ressamlar: 
-‘Bize bir oda verin, karşımızda bir oda da siz alın, her birimiz burada hünerlerimizi sergileyelim’ dediler. 

Kapıları karşı karşıya iki odadan birini Çinli ressamlara, diğerini Rum diyarının ressamlarına verdiler. Çinliler padişahtan yüz türlü boya istediler. Padişah renklerin hazine kapılarını onlara açtı. Çinlilere her sabah hazineden boyalar verilmekte, onlar da bu boyalarla türlü türlü resimler, süsler yapmaktaydı. 

Rum ressamları ise:
-“Ne resim, ne de boya bizim işimize yarar. Bize pasları gidermekten başka bir şey gerekmez.” dediler. Kapıyı kapadılar, duvarı cilâlamaya başladılar. Odanın kapıya karşı olan duvarını gökyüzü gibi saf, temiz ve parlak bir hale getirdiler. Nihayet Çinli ressamlar da işlerini bitirdiler. Hepsi de yaptıklarından emindi ve yaptıkları işten dolayı çok sevinçliydiler. 

Padişaha haber verildi. Padişah önce Çinli ressamların resim yapıp süsledikleri odaya girdi, resimleri gördü, bütün yapılanlar fevkaladeydi. Sonra Rum ressamlarının bulundukları odaya girdi. Padişah gelince, Rumlar iki oda arasındaki perdeyi kaldırdılar. Karşıki odada Çinli ressamların yaptıkları süsler ve resimler bu odanın cilâlanmış duvarlarına yansıdı. O odada ne varsa burada da öyle daha güzel ve daha parlak bir biçimde görünmeye başladı. 

Rum diyarının ressamlarının bulundukları oda, dille tarifi mümkün olmayan bir haldeydi ve bu haliyle Çinli ressamların odasından binlerce defa daha güzeldi…” 

Hikâyenin Seçilme Nedeni?
Hikâye,  bir padişahın sarayının duvarlarını en güzel nakışlarla süsleyecek ressamı bulmak için düzenlediği yarışmayı konu alıyor.
Önce bir ihtiyaç ve bunun talebe dönüşmesi var.
Sonra ressamlar, arz edenler, arz edenlerin pazarlama hünerleri. Strateji, donanım, rakipleri tanıma, talep edeni tanıma, pazarın analizi kısaca bütünüyle Pazarlama İletişimi.
Bunun sonucunda tercih edilme ya da edilmeme var, yani karar.  Doğru iletişim hangisi idi, neden doğruydu bunun tarifi var.
Bu hikâye bütün bu iletişimi tüm süreçleri ile gözler önüne seriyor ve gelecekteki pazarlama iletişimi için ciddi ipuçları veriyor.

Geleceğin Pazarlama İletişiminin Temelleri:
İyi gözlem.
Sağlam strateji.
Hayatla ilişkili olmak, hayattan kopuk olmamak.
Orjinalite.
Samimiyet.
İnsan’a dokunmak.
Yalın, şeffaf, sade, abartısız ancak gizemli bir iletişim dili. 
Gerçekten yola çıkarak hayalin kapısını aralamak ve müşterinin içerde dilediği yere yerleşmesini sağlamak.
Yaşayan, interaktif ve canlı pazarlama iletişimi mecraları.        

Geleceğin Pazarlama İletişimcisi Nasıl Olmalı?
Hikâyenin sahibinin dilinden tariflersek pergel gibi olmalı, yani  bir ayağı gerçekte sabittir, bir ayağı ise o gerçeği en iyi şekilde sunabilmek için alemi dolaşır.
Hayatın içinde, insanların içinde,  kendi fildişi kulesinde değil.
Sürekli gelişime ve öğrenmeye açık; ancak bilgi hamalı değil.  Bilgiyi kendine ait kılan,  bilgiyi süzüp içine alabilecek kapasitesi olan.  
Yenilikçi, teknolojiyi takip eden, yeni teknolojinin getirdiği fırsat ve tehditleri en iyi şekilde bilen ve  ihtiyaçlarına en uygun şekilde kullanan.
Toplumun dönüşümünü en iyi şekilde analiz edebilen.
İyi bir gözlemci, samimi, saygılı, dikte etmeyen.
Her türlü ön yargı ve bağnazlıktan uzak.
Reklamcılık  ve pazarlama konularının yanısıra sosyoloji ve psikoloji ile ilgilenen, ekonomi bilen, matematik ve istatistikle uğraşmayı seven.

Fırsatlar ve Tehditler ?
Bilgiye kolay ulaşma, diğer taraftan bunun getirdiği kirlilik.
Her türlü malzemenin gözler önüne serili olması ancak bunun oluşturduğu körlük.
Hayatın çok hızlı değişmesi, sürekli yenilik; ancak bunun getirdiği sanallık; bir şeylere yetişememe duygusu, eskimişlik ve tüketilmişlik hissi.
Çok sayıda insana en kısa zamanda ulaşabilme imkanı, bunun karşılığında insanlarla uzun süreli , derin ilişkiler kurmanın zorlaşması, kalıcı olamamak.
Veri toplama imkanlarının artması, buna paralel olarak gerçeğe ulaşmanın zorlaşması.
Strateji, araştırma, test, ölçme gibi bilimsel tekniklerin gelişmesi, buna karşılık işin zaman, operasyon ve parasal maliyetinin ciddi biçimde artması.

Bir Adım Ötesi?
Beni ve ben’den oluşan biz’i iyi anlamak.  Pazarlama iletişimini her ikisine de hitap edebilmek üzerine kurgulamak.
Bizin tek tip olmadığı, her küçük  biz grubundan onlarca farklı alt bizler ortaya çıktığını görmek.
Farklı seslerle bir bütün oluşturmak, bunu orkestra şefi gibi yönetebilmek, her sesi bütünün içinde duyurabilmek.
Dürüst, şeffaf ve güven içinde
Solmayan, tükenmeyen yeninin peşinde olmak.

Son Söz:
“Her gün yeniden doğarız, bizden kim usanası?”

* Bu yazı daha önce hazırladığım bir yüksek lisans ödevinden alınmıştır.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz kaydedilmiştir, teşekkür ederiz.