19 Kasım 2018 Pazartesi

Toronto Günlüğü - 3


II. 
https://yaseminlik.blogspot.com/2018/08/toronto-gunlugu-2.html

III.

Şükür, içimde sevgili babacığımdan yadigâr bir “polyanna” var.

Ne zaman bir elbise giyse, kendi etrafında şöyle bir dönüp hayran hayran uçuşan eteğine bakan ve bu muhteşem dönüşün tesiri ile göğe doğru yükselen şirin mi şirin bir kız çocuğu.

Şirketin yetkilisi sabrım için tekrar tekrar teşekkür edip beni evime yerleştirirken de yanı başımda.

***
Nihayet bir evim, daha doğrusu bir odam var.

Çiçeklerin, ağaçların, kuş seslerinin içinde, olabildiğince sakin ve güzel.

Ev sahibem Lily, evin diğer tarafında eşi ve oğlu ile yaşıyor. İç kısımdan geçiş olsa da evin mimarisi mahremiyeti korumaya imkan veriyor. Ev, eski bir Yahudi evi imiş, bu sebeple böyle bir mimariye sahipmiş.  

Odam birinci katta, aynı koridora bakan 2 oda daha var. Her ikisinde de öğrenci var; birisi Türk, diğeri Hindistan kökenli bir Kanadalı.

Mutfağı üç kişi birlikte kullanacağız. İşte burası benim için kabullenmesi en zor olan kısım.

Bir tarafım yıllarca titiz bir annenin rahle-i tedrîsinden geçmenin tesiri ile suskun ve tedirgin. Diğer tarafım öğrenmeye ve denemeye açık, rahat. Öyleyse “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.”

Hayat insana, insanın kendisine rağmen, ne çok şey öğretiyor.

***
Odama yerleşiyorum.

Nihayet valizlerimi açabileceğim için mutluyum.

İçimde kuşlar uçuyor.

***
Çevreyi keşfetmek için dışarı çıkıyor, gün batımının eşliğinde uzun uzun yürüyorum.

Toronto’daki ilk dostum bulutlar. İyi ki böyle! 

Allah’ım ne güzel yaratmışsın!

Zarifoğlu’nun, “bulutlar açmadı mavi gök orda mı?” diye soran mısralarını hatırlıyorum. 

Mavi gök burada Zarifoğlu, yanı başımda, bir şölen havasında.

Çok şey söylüyor şüphesiz.

Duyabilecek miyim?

***
Biraz mutfak alışverişi. Sonra mutfak temizliği😊

Günlerden sonra kendi ellerimle yaptığım yemek; makarna, oracıkta icat ettiğim bir sos ve salata.

Aman da aman!

Fotoğrafını çekip bizimkilere gönderiyorum, öyle özel yani.

Yan komşuma (Chyris) bile ikram ediyorum. Büyük bir memnuniyetle kabul ediyor.

Şükür!

***
İstanbul’da aylarca ekmek ve hamur işi diyeti yaptıktan sonra sandviç, makarna ve bilumum hamur işlerinden oluşan bir beslenme düzeni.

“Bu ne yaman çelişki anne?”

Neyse ki, mutfakta elimdeki malzemelerle kafama göre bir şeyler yapma hevesim burada çok işe yarayacak gözüküyor.

“Sen istediğin kadar gül Anne, bak Allah dağına göre kar veriyor işte.”

***
Bazen kocaman mekanlara sığamazken insan, gelip küçücük bir odaya sığabildiğine şükrediyor. Ev, aslında sığınmak demekmiş, yaşadıklarım hal diliyle bunu söylüyor.

***
İlk iş olarak çalışma masasını pencerenin karşısına alıyorum.

Sonra odayı temizliyor, paklıyorum.

Tekrar tekrar yerleşiyorum, o çekmeceden öteki çekmeceye.

İnternetten öğrendiğim katlama tekniklerini deniyorum, işe yarıyor; her şey gayet nizami bir şekilde yerleşiyor.

Yanımda getirdiğim Türk kahvesinin paketini açıp güzel bir kahve içme zamanı artık.

*
Küçük ve temiz bir oda.

Bulutları ve ağaçları izleyebildiğim bir pencere.

Kuş sesleri.

İncecik porselen bir fincan, mis gibi kahve kokusu. 

***

Gece yağmur sesiyle uyanıyorum, dışarıya bakıyorum, göz gözü görmüyor.

Perdeleri sonuna kadar açıp yağmuru seyrediyorum.

Ne güzelsin Allah’ım!

Çıkıp ıslanmak var aslında… Ama henüz ilk gecem, biraz uslu durmak gerek.

Yûnus’un mısraları ışıyor sonra. 

Sen ne güzelsin Yûnus Emrem, ne güzelsin!

“Senün aşkın deniz ben bir balıcak
Balık sudan çıka hemen ölidür

Okuram şâhımı kendi dilümce
Şâhım eydür bana her dem geli dur

Seni sevenlerin ola mı aklı
Bir dem usluyısa her dem delidür”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz kaydedilmiştir, teşekkür ederiz.